Yeni Stratejik Ortak Virüsler!

Amerika kıtası’nın keşfi neden oldu ? Neden İnsanlar avrupayı, akdenizi, orta doğuyu bırakıp uzak denizlerde keşfe gittiler ?

Osmanlı akdenizde mutlak hakim güçtü ve karasal olarak da en büyük süper askeri ve ekonomik kudrete sahipti. Devamlı kendinden zayıf halkları sönürmeye alışmış açgözlü ve zalim avrupa kralları, bu sömürü düzeninin önündeki yegane engel olan Osmanlı devletini bertaraf etmek ve yeni sömürülecek ülkeler bulmak için uzak ve karanlık denizlerde yepyeni  keşiflere yelken açtı, maceraperest kaşiflere bu konuda sponsor oldu. Çünkü açgözlüydüler, ellerindeki ile yetinmek, onu olmayan ile paylaşmak yerine, dünyanın tüm zenginlik ve nimetlerini kendilerinde toplamak düşüncesindeydiler. Bu nedenle yeni keşifler yaptılar, doyumsuzdular, keşfettikleri yeni kıtalarda o kıtanın yerli halklarını çoluk çocuk kadın demeden hunharca öldürdüler, o topraklara zalimlikleriyle yerleştiler. Bu katliamları, çoğu zaman da o masum yerli halklara kasten salgın hastalık bulaştırarak yapıyorlardı. İşin temelinde açgözlü olmaları yatıyordu.

( KIZIL ELMA ve KARİKATÜRLERLE TIP TARİHİ adlı kitaplarımda bu konular karikatürlerle geniş olarak anlatılmaktadır, internetten temin edilebilir. ).

Yüzlerce hain ve zalim girişimden birini örnek olarak verirsek : Kuzey Amerika topraklarının gerçek sahibi Kızılderililerin,  birleştirici lideri Şef Pontiac, Delawareler, Huronlar, Senecalar, Shawneeler, Chippewalar gibi bir çok kabileyi bir araya getirerek, büyük bir Kızılderili Birliği oluşturmuş ve İngilizler’i geri püskürtmüş, Pitt Kalesi’ndeki ( Pittsburgh şehri) İngilizler’i de 1763’de kuşatmıştır. Sömürgeci Amherst başka bir kalleş planı uygulamaya koyacaktı : “Kızılderililer’e hastalık bulaştırmak için çiçek virüsü taşıyan battaniyeler hediye ( ! ) edilmesi”. Bu hain plan başarılı oldu ve kuzey Amerika’da 20 milyon olan yerli nüfusu, bulaşıcı hastalıkların onlara aşı verilmeden bulaştırılması sonucu kısa sürede 1 milyona inmiştir.

Birinci ve ikinci dünya savaşı neden çıktı ?

Aslında neden yukarıdaki neden’in aynısıdır.Zalim Avrupa devletleri ve daha önce işgal edip yerli halkını öldürüp adına Amerika dedikleri zorba devlet, doymuyordu. Yeni kaynaklar istiyordu, sömürmek, masum halkların kanlarını emmek istiyordu. Bu amaçla Osmanlının kol kanat gerdiği halkları suni devlet yapma girişimi ile vaatler vererek Osmanlıyı parçaladılar, sonra Osmanlıdan çıkan halklara 64 küçük devletçik kurdurdular, sonra onları yüz yıl boyunca sömürdüler. Yetmedi ikinci dünya savaşını çıkardılar, yenilenleri yine sömürdüler, hırslarının önüne geçemediler Japonya’ya Hiroşima ve Nagazaki’ye  kitle ve çevre imha silahı olan atom bombasını attılar, ama baktılar ki bu iyi bir şey değil ! Neden ? Çünkü o iki şehire bugün dahi aradan 75 yıl geçti hala hiçbir canlı giremiyor. Yani o iki şehri kendileri de sömüremedi. Başka birşey lazım o zaman ! İnsanları öldürecek ama çevreye zaralı etkisi sadece 1- 2 ay olacak, hatta panzehiri veya aşısı var ise sömürmeye hemen de başlayabileceksin. Yıllarca böyle birşeyin peşinde koştular. Tarihe baktılar, tarihten ilham aldılar. Böyle bir silah vardı.

Mesela orta çağ’da Çin’den tüm dünyaya yayılan Veba, nüfusun üçte birini öldürdü, o zamanlar bir devletin elinde panzehiri veya aşısı veya tedavisi olsaydı, süper güç o devlet olurdu şüphesiz.

Öyleyse böyle bir silah yapmaları lazımdı.

Yeni Stratejik ortak : Virüsler

Son yaşadığımız yeni corona virüs ( covid 19 = SARS COV 2 ) salgını, tam da bu kriterlere uyuyor. Ama biraz acemilikler yapılmış sanki ! Ya da laboratuvardan kaçmış ( ! ) bir virüs. Bununla ilgili gerek TV’lerdeki açık oturumlarda gerek ise medya’da yüzlerce bu yönde yorumlar yapıldı. Öyle midir değil midir, Biyolojik savaş denemesi midir, tatbikat mıdır ? Bu konular eminim ki ileride daha rahat anlaşılabilecektir.

Çok da önemli değil. Ama görünen o ki : Gelecek artık biyolojik saldırılara gebe. Bu saldırılar artık, virüs taşıyan böceklerle veya kemirgenlerle hatta daha da küçük narin sivrisineklerle bile olabilecektir.

Bu gelişme moralimizi bozmalı mı ?

Tabi ki hayır ! Dünyada depremler de oluyor, deprem oldu olacak diye moralimizi bozmak yerine, depremle yaşamayı öğrendik, deprem çantası diye bir çanta oluşturduk, Devletimizin kentsel dönüşüm uygulamasıyla, bilinçlenerek, etkili koruma önlemleri almaya başladık. Artık deprem öncesinde, deprem anında ve deprem sonunda toplumun çoğu neler yapması gerektiğini, neler yapmaması gerektiğini bilmektedir. Bir Gölcük depremi bizlere bu gerçeği anlattı. Daha tecrübeli ve deneyimli hale geldik. İnanın bu yeni corona virüs salgını da bize aynı etkiyi yapacaktır ve daha donanımlı olmamızı sağlayacaktır.

Salgın çantası ve her ailenin sığınakta yaşam planı olmalıdır :

Bu dediğim kulağa abartılı da gelse, eminim yaşadıklarımız ve önlem alınmasaydı daha kötü olarak yaşayabileceklerimiz, önlem alamadan hazırlıksız olarak virüs salgınına yakalanan halkların çektiği ızdıraplar düşünülünce, salgın çantası ve sığınak yaşam planı ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Öncelikle bu salgın bize izolasyon ve karantina tedbirlerinin ne kadar hayat kurtarıcı olduğunu görsel olarak yaşayarak öğretti. Öyleyse ilk kural izolasyon tedbirleri ve karantina’da kalmak. Ailede kimse dışarı çıkmıyorsa ve aile içinde bir virüs bulaştırıcılığı yoksa, üç adım aralığında sosyal mesafeyi koruyarak iletişim kuralı yapmamız gereksizdir. Fakat aile bireylerinden biri bile dışarı isterse 5 dakikalığına çıksın, sonra sığınak olan eve geri geliyorsa, gelir gelmez hemen duşa girecek, sabunla yıkanacak, o takdirde evde her birey birbirinden farklı zamanlarda yemek yiyecek, farklı yataklarda uyuyacak, dışarı gidip gelen mümkünse farklı odada kalacaktır. Yeterince oda yoksa sosyal izolasyon mesafesinde oturulabilir. Oda havası, her 4 saatte bir 20 dakika pencere açılarak tazelenecektir. Su ve sabun sık kullanılacaktır.

Salgın çantasında neler olmalıdır ? derseniz : Her bireye yetecek kadar cerrahi maske, yüzü komple koruyucu saydam siperlik, eldiven mutlaka olmalıdır. Hatta gerekirse özel yapılmış tulum kıyafetleri de bu salgında koruyucu en önemli unsurlardan bir olacaktır diye düşünüyorum. Yiyecek deposu konusunda ise, özellikle un, hububat, kuru bakliyat, bulgur , mercimek gibi gıdalar yetecek kadar evde olmalıdır.Bunu alırken de bencillik, israf ve stokçuluk zihniyetinden kaçınmak insani bir hareket olacaktır. Bunun dışında özellikle hiçbir zararı olmayan virüs kovar uçucu yağ biliminden istifade ederek, Nioli gibi, kara mürver gibi bitkisel koruyucular, bu konuda uzman olan eczacılara ( uçucu yağlar ve aromaterapi ) ve hekimlere sorularak alınmalı ve gerektiği zamanlarda kullanılmalıdır.

Bu virüs salgınında elde ettiğimiz ve edeceğimiz daha nice tecrübeler, salgın çantamızı eminim ki en doğru şekilde dolduracaktır. Panik Yok !

Özetle bu salgınlarla yaşamaya alışmalıyız, Salgından korkmamalıyız ancak önlemleri mutlaka en doğru şekilde ve Sağlık Bakanlığımızın uyarıcı nitelikteki haberleri doğrultusunda, onları can kulağımızla dinleyerek almalıyız. Panik yapmak doğru bildiğimiz uygulamaları da yanlış yönlendirmemize neden olabilecektir. O nedenle hem ailenizin hem de toplumun size ihtiyacı var, bir an önce eğitimli bir birey haline gelerek, panik yapmadan virüs’e karşı almamız gereken koruyucu tedbirleri almalıyız. Biz bu salgını da, gelecek salgınları da yeneriz evelallah, yenecek güçteyiz. Sadece insanımızın böyle durumlarda Devletin direktiflerine kendi sağlıkları için harfiyen uymaları şartını unutmamaları gerekir o kadar.

Bu büyük Devletin bir vatandaşı olmak hepimiz için muazzam bir avantaj. O nedenle Devletimizin etkin önlemleri bizlere olduğu kadar dünyaya da yol göstermiştir. Amerika , İngiltere , Fransa, İspanya, İtalya gibi devletler bu saldırı karşısında, hırpalanmış ve dayak yemiş bir boksörün  havlu atmış görünümünde olmuşlar ve başkanlarından halkına kadar, panik ve kriz yönetimini iyi organize edememişlerdir. Oysa 4000 yıllık devlet geleneği ve genleri olan Ülkemiz, krizi elbirliğiyle kontrol altına alabilmiş, dünyaya da örnek olmuştur.

Yapılacak iş basittir, evde kalınacaktır.  Gerisi, dünyanın gıpta ile baktığı ama bazı cahil halk kitlemiz tarafından dayak ile ödüllendirilen ( ! ) Ülkemizin gerçek kahramanlarından olan hekimlerimiz ve sağlık personelimizde, yani bizde.

Teşekkürler Corona !

Bize neler neler hatırlattın ve öğrettin:
AVM’lerde gereksiz para israfını bitirdin,
Kıyıya vuran çocuk ölümlerinde ve mazlumların ahlarında duyarsız kalmamızın pişmanlığını yüzümüze tokat gibi vurdun,
Bizi yuvalarımıza soktun aile olmamızı ve ne kadar önemli olduğunu bize gösterdin,
Hayatımızla ilgili uzun vadeli planlar yapmamamız gerektiğini hele başına mutlaka inşaallah dememiz gerektiğini öğrettin,
Kitaplarla dost olmamız gerektiğini öğrettin,
Bilim’in ve sağlığın en önemli unsur olduğunu öğrettin,
Doktor’a ve Bilim adamın’a ne kadar ihtiyaç olduğunu öğrettin,
doktorlara ve sağlık personeline değil el kaldırmak, kendilerini gözlerini bile kırpmadan yaşadığı toplumu hastalıklardan korumak için can alan salgının önüne atan o kahramanların her görüldüğü yerde ellerini defalarca öpmek gerektiğini öğrettin,
Herkesin abartarak yanlış bildiği, ama gerçeğin üç asgari ücret fiyatına çalışan hekimlerin, bilim yapmak için olsun kendilerine hiçbir bilimsel ödenek verilmemesinin aslında bu Ülke için büyük bir hata olduğunu öğrettin,
Sırf futbol topuna düzgün vurdu diye veya sırf sesi güzel şarkı söylemeye müsait diye, veya sırf güzel diye, bir hekimin 1000 katı ücret alan futbolcu ve şarkıcılara, bu toplumun aslında bu kadar abartılı bir ihtiyacının olmadığını öğrettin,
hatırlamayan gönüllere tekrar Allah (C.C.)’ı, Hesap gününü, dua’yı, ölüm’ü öğrettin,
Her türlü ibadeti yapıp temizleneceği halde yaptığı kötü işlerle hem kendini hem de güzel dinimiz İslam’a gölge yapmaya çalışan münafıklara, günahkarlara ibadet yerlerini de kapattırarak önce insan olmalarının gerekliliğini öğrettin,
Batının çok güvendiği hatta uğrunda insanlığını unuttuğu bencillik yuvası sosyal hayatını, barlarını, kafelerini kapatarak önce insan olmaları gerektiğini öğrettin,
Güzel dinimizi tam anlamıyla yaşarsak , ibadetimizi gösteriş olsun diye değil, sadece Rabbimize yapmamız gerektiğini tüm insanlara öğrettin,
ahlaksızlık – hırsızlık yapana, bencillik yapana , kul hakkı yiyene, hayvan ve insanları öldürene, çevreyi katledene sessiz kalamayacağımızı, kalırsak başımıza Rabbimizin her türlü müsibeti gönderebileceğini, tüm dünya insanlarını terbiye edebileceğini bir kez daha öğrettin.
Müsibete teşekkür edilir mi ? Edilir. Hele o müsibet bize bunları hatırlatmışsa, Rabbimden gelmişse teşekkür de edilir, hayatımıza çeki düzen de verilir.
Umarım herkes ders çıkarmıştır. Unutmayız inşallah.

Kıymetini Bilin Sağlıkçılarınızın ! 

Dünyada Eşi Benzeri yok Onların !

Bir noktanın daha dikkatini çekmekte fayda görüyorum : Böyle kelle koltukta cephede savaşılan durumlarda, hekimin ve sağlık personelinin hastasını kurtaramak için virüs ile göğüs göğüse savaştığı ortamda, çevremde bir  tane bile ne hekim ne de sağlık personeli, ne rapor almıştır, ne izin kullanmıştır. Akıllarının ucundan bile geçmez ! İşte Ülke sevgisi, Millet sevgisi, Vatan sevgisi, Bayrak sevgisi budur. Gerçek cesaret budur. Hatta bu virüs tansiyonu olanı, şekeri olanı, astımı olanı daha çok yakalıyor ve öldürüyor dedi otoriteler, onda da geri adım atmadı bu kahramanlar. Ben biliyorum, ben de dahil birçoğumuz hipertansiyon hastasıyız. Kimimizin Şekeri var, kimimizin astımı. Ama tek bir düşünce hakim hepimizde : İnsanımız bu süreçten sağlıklı çıkmalı !

İnanın Avrupada, Amerikada hekim hastalarından dayak yese hiçbiri yapmaz bu işi. Hele bu ortamda. Ama diyorum ya, bizim sağlık Ordumuzun mayası hiçbir Ülkeye benzemez.

Bizler İbn-i Sina’ların, Akşemşeddin’lerin torunlarıyız. Şraefeddin Sabuncu’ların, Tıbbiyeli Hikmet’lerin torunlarıyız. Kıymetini bilin.

Sağlıkçılar para istemiyor, mesleğini huzurlu yapmak istiyor. Sağlıkta şiddet yasası Sağlıkçıyı koruyacak yegane Yasadır. Bu yasa’nın sağlıkçıyı tamamen koruyacak şekilde çıkması için borcun var hekimlere ey aziz millet ! Unutma ! Bu yasa’nın vebali artık bu toplumun üstündedir.

Saygılarımla. Nisan 2020, Ünye.