Düşmana gerek yok ! İçimizdekiler yeter !

Nuri DEMİRAĞ Efsanesi !

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak fabrikasını açan ve bu alanda tüm mal varlığını harcayarak büyük mücadeleler veren, gerçek milliyetçi, vatansever Türk kahramanı Nuri Demirağ, Türk savunma sanayiinin ilk kurucularından biridir. Benden bu millet için bir șey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz.” diyecek kadar da bu asil millete güvenen ve onu en yüksek seviyede gören bir bilim adamıydı.

 

Nuri Demirağ, 1886 yılında Sivas’ın Divriği ilçesinde doğdu. Sivas’ın Divriği kasabasında sorgu hakimi Mühürzâde Ömer Bey’in dünyaya gözlerini açan bu çocuğunun ismi Nuri’dir. Fakat Mühürzâdelerin bu mutluluğu uzun sürmez; baba Ömer Bey at çiftesinden yaralanır ve arkasından nükseden şeker hastalığı sebebiyle 1889’da vefat eder. Nuri 3 yaşında, Abdurrahman Naci ise 3 üç aylıkken yetim kalır. Nuri, karakterini şekillendirecek olan ilk ahlâkî ve dinî telkinleri annesi Ayşe hanımdan alır.Küçük yaşta babasını kaybeden Demirağ, orta tahsilini Sivas’ta tamamladı ve 17 yaşında Ziraat Bankası’nda memuriyete başladı.

1910 yılında 24 yaşında İstanbul/Beyoğlu’nda varidat ( gelirler ) memuru oldu. Bu memuriyetinde, zekası ve yüreğindeki vatan sevgisi ile, Taksim Kışlası ile talimhanenin Fransızlara bedavaya verilmesini önledi. Bu sıralarda Yüksek Ticaret Okulunda gece derslerine katılarak yükseköğrenimini yaptı. İşgal yıllarında 1918 ‘de, işgalcilerin saygısız, Türk insanını aşağılayan  tavırlarından dolayı gelirler memuriyetindeki görevinden istifa etti.

 O yıllarda Yabancıların tekelinde olan sigara kâğıdı işi ilgisini çekti ve cesaretle sigara kağıdı üretim macerasına atıldı. İlk Türk sigara kağıdı üretimini Nuri DEMİRAĞ yaptı. Ürettiği sigara kâğıdına da “Türk Zaferi” adını verdi. Sadece vatanseverliği, ticari öngörüsü ve zekasıyla değil, cesaretiyle de bu vatana bir şeyler verebilirim düşüncesiyle, Milli Mücadele’ye de katıldı. Vatan top yekün milli mücadeledeyken 1920 yılında, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Maçka Şubesi’nin yöneticisi oldu. Yedi Düvel’e karşı verdiğimiz Milli Mücadele başarıya ulaşıp Cumhuriyet kurulduktan sonra, tekrar zekasını ülkemizin en çok ihtiyacı olduğu sahalarda üretim yapmak için kullandı ve ticari yatırımlarını genişletti.

 Cumhuriyetimiz kurulduktan 3 yıl sonra, 1926 yılında genç Cumhuriyet’in milli kaynaklarla demiryolu yapımı projesinde yer aldı ve her türlü ulaşıma en muhtaç olduğu zamanda Anadolu’ya demir yolu ağı ( DEMİRAĞ, 1934 ) döşedi. Mühürzâde Nuri Bey, “ilk Türk demiryolu müteahhidi” olmanın inanç, heyecan ve azmiyle yurdun dört bir yanını demir ağlarla örmeye başlar. Yol Medeniyeti’nin kalkınma için en önemli unsur olduğunu her fırsatta dile getiren Mühürzâde Nuri Bey; Samsun’dan Sivas’a, Fevzipaşa’dan Diyarbakır’a, Afyon’dan Antalya’ya, Sivas’tan Erzurum’a, Irmak’tan Filyos’a uzanan 1012 kilometrelik yolu demir ağlarla örer.

Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürkümüzün de çok sevdiği ve DEMİRAĞ soyadını verdiği Nuri bey, 1930’lu yıllarda vizyoner ve atılımcı kişiliği ile daha da büyük projelere girişti. Takvim 1931 yılını gösterdiğinde, Asya’yı Avrupa’ya bağlayacak İkinci Boğaz Köprüsü projesini yaptı ( Çünkü ilk boğaz köprü projesi Ulu Hakan II. Abdülhamid Han’a aitti )Atatürk tarafından çok beğenilen boğaz köprüsü projesi, malesef hükümet tarafından reddedildi, proje hayata geçirilemedi.

 Yeni kurulan Cumhuriyette yeni inşaatlar olacaktı, bu nedenle büyük miktarlarda çimentoya ihtiyaç olacaktı. Oysa çimento ticareti yabancı devletlerin tekelindeydi.  Yabancıların çimento tekelini kırmak için çimento fabrikası kurmak istedi. Atatürk’ün yine çok beğendiği bu teşebbüsüne, yine hükümet tarafından izin verilmedi.

Bir başka büyük projede 1933’te Keban Barajı projesini ilk kez dile getirdi. Atatürk’ün her zaman takdir ettiği Nuri bey, 1934’te başarılarından ötürü Atatürk kendisine verdiği, Demirağ soyadını  aldı.

Anadolu’yu demir ağlarla ören Nuri Demirağ, durmak bilmiyordu. Yüce Allah’ın ( C.C.) Türk Milletine hediyesi bir dahiydi. Demirağ bu sefer gözünü gökyüzüne çevirdi ve bu sefer çok ama çok iddialı bir atılım yaptı. Savaşın ve ulaşımın demir kuşları olan uçakların üretimi için yoğun bir çalışmaya başladı. Sonunda 1936’da, Beşiktaş Nuri Demirağ Uçak Atölyesi’nin temelini attı.

Nuri Demirağ’ın Beşiktaş’taki fabrikada yapılan ve başarılı uçuşlarına devam eden uçakları, Türkiye’de olduğu kadar yurtdışında da büyük yankılar uyandırır. Bu olumlu gelişmeler belli başlı uçak fabrikalarını endişelendirmeye, dış güçleri ve onların ülkemizde besledikleri hainleri korkutmaya başlamıştı.

İngilizler, Almanlar ve özellikle de Amerikalıların endişesi büyüdükçe büyüdü. Pazar kaybetme korkusuna kapılan Amerikan Uçak İmalatçıları Birliği, o kadar endişelenir ki, başkanını Türkiye’ye tetkiklerde bulunmak üzere gönderir.

Her geçen gün iş büyür, faaliyetlerin sınırları genişlemeye başlar. Atölyede yapılan uçakların testleri için bir piste ihtiyaç vardır. Demirağ, bu yüzden Yeşilköy’de, eski adıyla Atatürk Hava Limanı olarak kullanılan Elmas Paşa Çiftliği’ni satın alır. Orada 1559 dönümlük geniş arazi üzerinde, bir uçuş sahası yaptırır. Bu sahanın üzerine ayrıca, Nuri Demirağ Gök Okulu, uçak tamir atölyesi ve hangarlar inşa ettirir.

Demirağ, Türkün yaptığı uçakları elbette Türkiye’de yetişen pilotlar uçuracaktır düşüncesiyle hareket eder.

Bu yüzden havacılık üzerine eğitim verecek 150 yataklı bir yurdu da bulunan “Gök Okulu”na, üniversitede okuyan veya mezun olmuş öğrenciler alınır. Burada uçuş eğitiminin yanı sıra uçağın teknik yapısıyla ilgili eğitimler de verilerek pilot yetiştirilir.

Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün oğulları , Ömer ve Erdal İnönü de Nuri Demirağ’ın Yeşilköy’deki Gök Okulu’na kaydolur, fakat nedense bir süre öğrenim gördükten sonra okulu bırakırlar.

Bir taraftan İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde Uçak Mühendisliği bölümünün açılmasına öncülük eden Demirağ, diğer taraftan ise Türkiye’nin ilk yerli paraşüt üretimini ( 1939 ) gerçekleştirir.

Demirağ, kendi fabrikalarında üretilen yolcu uçağı ile ilk uçuşunu pilot olarak yetiştirdiği oğlu Galip Demirağ’la yapar. İlk yerli Türk uçağı, Nuri Demirağ’ın doğduğu yer olan Divriği’ye uçarak gidip gelir.

Halkı da heyecanlandıran gösterilerin yararlı olduğunu düşünen Demirağ, 12 uçaklık bir filoyu, Bursa, Kütahya, Eskişehir, Ankara, Konya, Adana, Elazığ ve Malatya rotasında uçurarak halka kendi tayyarelerimizle göklerimizi kendimizin koruyabileceğini gösterir.

Beşiktaş’taki fabrikada Türkiye’nin ilk uçak mühendislerinden Selahattin Alan’ın projesini çizdiği ND-36 adı verilen tek motorlu Türkiye’nin ilk yerli uçağını üretti. Uçak çok beğenildi ve Türk Hava Kurumu tarafından 65 adet sipariş edildi. Yıllar 1938’e geldiğinde Nuri Demirağ  Nu.D 38 adını taşıyan çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağını üretti.

Demirağ bu uçak teknolojisini zamanla geliştirerek askeri uçakla, savaş uçakları üretmeyi planlıyordu. Fakat Nu.D 38 uçağının prototiplerinden biri Selahattin Alan tarafından İstanbul’dan Eskişehir’e getirilirken iniş sırasında plotaj hatasından kaza yaptı. Hazırlanan raporlar uçakta teknik bir sorun olmadığını ortaya koyuyordu ama THK yine de  Nu.D 38 siparişlerini iptal etti. Bununla da kalınmayarak ND-36 ve Nu.D 38’in yurt dışı siparişlerinin önüne engeller koyulmaya başlandı. Anlayabilen var mı ?

 Fakat bu engellemeler Demirağ’ı yıldıramadı. Demirağ 1944’te Nu.D 38 için uluslararası uçuş sertifikası aldı.  Fakat en büyük destekçisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk artık ebediyete intikal etmişti. Artık yapayalnızdı. Nitekim, beklenen oldu ve Atatürk’ün vefatından sonra Nuri  Demirağ, hiçbir zaman mevcut hükümetten gerekli desteği göremediği gibi, her zaman engellemeler ile karşı karşıya kaldı. Yaşanan iç ve dış gelişmeler sonucunda, belki dış baskıların da etkisiyle Nuri Demirağ’ın fabrikası kapanmak durumunda kaldı ve Türkiye’nin uçak üretimi malesef durduruldu. İnsanın aklı zor alıyor ama, gelinen nokta bu olmuş.

 Milli kalkınma Partisi’ni kurarak ( Millî Kalkınma Partisi , MKP, Türkiye’nin çok partili rejimdeki ilk muhalefet partisidir.) siyasete de atılan, ilk Boğaz Köprüsü projesini, Keban Barajı projesini tasarlayan, Türkiye’nin ilk paraşüt fabrikasını ve ilk sivil havacılık okulunu açan Nuri Demirağ 13 Kasım 1957’de vefat etti.

Nuri Demirağ’ın tarihe not düşen sözleri:

 Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.”

 “Avrupa ve Amerika’nın son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir.

 “Yapamamak ‘yapamadım, yapamam demek; benliğinden, varlığından geçtim… Aczi, zaafı kabul ettim.’ demektir.”

 Benden bu millet için bir șey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz.

 Türk’ün zeka ve yeteneğinin işlerlik kazanmasıyla, yaban ellere muhtaç olmaksızın hava kuvvetlerimizin gerektirdiği bütün işleri kendimiz yapacağız.

 Göklerine hakim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur.

 Avrupa’dan, Amerika’dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir.

 Zafer süngünün ucunda değildir. Zafer kartalı süngünün ucundan kalktı, havalandı, tayyare kanadının üstüne kondu.