Üç kıtayı avucunun içine alan Ecdad’ın, Bilime ve Tıbba önemli katkısı olmaz mı ?

Çoğu yerde kulak misafiri olmuşuzdur : ‘’ İlmi Buluşlarda adı geçen bir tane Müslüman bilim adamı yok !  hep Hıristiyan ve Yahudiler ‘’ diye, sanki suçlu Müslüman olmakmış gibi… Bu aslı astarı olmayan ve gerçek temellere dayanmayan ‘’ laf ‘’ her zaman canımı çok sıkmıştır. İlave olarak ‘’ Osmanlı Matbaa’yı bile bu ülkeye icadından 300 sene sonra sokmuş ! ‘’ cümlesi de Tarihimize menfi bakılmasını destekleyen bir başka suçlamaydı.

Üçüncü menfi cümle de ENDÜLÜS gibi bilimde zirve yapan bir İslam medeniyetinden haberi olmayanların kullandıkları : ‘’Avrupa Rönesans yaptı biz yapamadık ‘’ sözüdür ama onlar da bilmezler ki İslam’ın bilimde Endülüs ile Rönesans’dan  600 sene önce yaptığı zirve bilinemediği için, bu cümleler ard ardına boş yere sarf edilmektedirler. Oysa bizim bilimden koptuğumuz yılın başlangıcı, benim nacizane yazdığım karikatürlerle Tıp Tarihi  kitabında da göreceğiniz gibi, 1580 yılında İstanbul’da dünyanın en büyük rasathanesinin yıkım emrinin verilmesiyle başlamış ve giderek de bilim bu topraklardan göç etmiştir.

   

Bu edindiğim muazzam bilgileri genç nesillere iyice anlatmak lazımdı. Bolca literatür tarayarak ve okuyarak gelecek nesillere bu bilgileri görsel olarak en kolay şekilde ( karikatür ile ) anlatmak gerekir diye düşündüm ve hep bu işle uğraşacak boş bir zaman kovaladım. Eğer gelecek nesillerimiz, ecdadının bilimin öncüleri olduğunu bilir, ondan güç ve yapacakları atılımlar için moral alırlarsa, o muazzam ecdada layık olmaya ve daha iyilerini yapmaya çalışacaklardır. Nihayet kolları sıvayıp Bismillah deyip, bu amaçla geniş bir araştırma yapıp, 10’larca kaynak okuyup, çalıştığım hastanede bir karikatür sergisi açtım. Kendi meslektaşlarımın da aşırı ilgisi ile, bu sergiyi biraz daha geliştirerek, karikatür kitabı haline getirmeye karar verdim. Benzer amaca hizmet için 2018 yılında ürettiğim  ‘’ KIZIL ELMA Tüm Türk Tarihi Karikatür Kitabı ‘’nın toplumda gördüğü ilgi de beni cesaretlendirdi ve ‘’ Müslüman ve Türk Hekimlerin Önderliğinde M.Ö.5000 – M.S.1800 yılları arasında ve sonrasında Karikatürlerle TIP TARİHİ ‘’ karikatür kitabını da üretmeye bu şekilde karar verdim.

Bu karikatür kitabının hakkını verebilmek için de, kendime aylarca bilgi yüklemesi yaptım, ama  inanın bu konuda, bir insan ömrü sadece  bu araştırmayla geçecek kadar çok bilgi var, yetiştiremedim. Buna rağmen Tıp alanında, o da belli bir zaman dilimi içerisinde Müslüman ve Türk bilim adamlarımızı sıkı bir elemeden geçirdikten sonra, en popüler olanlarını bu kitaba koydum, maalesef bir çoğunu istemeyerek de olsa kitaba koyamadım, aksi takdirde kitap çok daha kalın bir kitap olur ve bu araştırma da bitmezdi. Ben ise, bir an önce heyecanla bu kitabı üretmek , gençlerimizle buluşturmak istiyordum. Tarihe baktığımızda : İlk emri OKU olan bir dinin temsilcileri olan biz Türk’ler, bu emre sadık kaldığımız müddetçe bilim de ilim de, her türlü gelişme de biz müslümanlar’da kalmıştır. Ama ne zaman ki güzel dinimizin bu anahtar emrini yerine getirememişiz, o zaman da haliyle bilim de ilim de, onu daha çok okuyana gitmiştir. Olay budur. İslam OKU emri ile bize yapmamız gerekeni söylemiştir, bundan sonrası ise artık bizim gayretimizdedir. Şunu unutmamak gerekir : Bilim ve ilim olmadan gelecek olmaz !  Bilim ve İlim olmadan, güzel dinimize, Kutsal al bayrağımıza, güzel vatanımıza sahip çıkamayacağımız gibi, diğer kutsal değerlerimize de sahip çıkamayız. O nedenle Bilim ve ilim müminin yitik malıdır. Her yerde onu aramalıdır. Nesillerimize kız – erkek ayrımı yapmadan OKU emrini dosdoğru olarak hatırlatalım, onların da bilim saflarında bir Rüfeyde, bir Zehravi, İbni Sina, bir Cezeri, bir Sabuncuoğlu Şerafeddin  olmalarına imkan tanıyalım. İçimizdeki Aziz Sancar’lara, Gazi Yaşargil‘lere, Uğur Şahin‘lere, Selçuk Bayraktar‘lara sahip çıkalım, onlara her türlü saygı ve imkanı sağlayalım.

 

Bu Aziz Millet, İlayi Kelimetullah davasını 1000 yıldan fazla dert edinmiştir, dava edinmiştir. Efendimiz Hazreti Muhammed S.A.V. ‘in ayak izini takip ederek yapacağımız tüm amellerde Allah (C.C.)’ın  rızasını kazanabilmek en büyük gayemizdir. Öyleyse davamız budur. Bu davaya sahip çıkan Türk Milleti derken, ırksal ve genetik özellikleri kastetmediğimi belirtmek isterim. Kendini bu davada görevli gören herkes TÜRK Milleti’nin bir ferdi’dir. Farklı bir coğrafya’da doğması, annesi babasının farklı Milletlerden oluşu bile, bir insanın TÜRK olmasını engellemez. Unutmayın ! Avrupanın göbeğinde haçlı zihniyetiyle soykırıma maruz bırakılan saraybosnalılar ırksal olarak Türk değillerdi ama, fikir olarak Türk’tüler ve bu nedenle katledildiler. Nitekim Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK de ‘’ Ne Mutlu Türk’üm diyene ! ‘’ demiştir, Türk olana dememiştir. Türk olmak genetik bir özelliktir, oysa Türk’üm demek fikir içerir. Oğuzlar’ın, Kayı boyu’nun davasını üstlenmek, Ertuğrul Gazi’nin, Fatih Sultan Mehmed Han’ın davasına destek vermek TÜRK olmak için yeterlidir. Bu aziz Vatanı sevmek ve korumak, şehitlerin mübarek kanı ile yoğrulmuş al bayrağı canından aziz tutmak Türk olmak için yeterlidir. Kendini tüm mazlumların himayedarı gibi görmek Türk olmak için yeterlidir. Batılılar da zaten Türk dedikleri zaman içinde İslam da olan bir yapıyı kastetmektedirler. Hatta çoğu zaman tarih boyunca Müslüman yerine Türk kelimesini kullanmışlardır. Bunda haksız da değillerdir, çünkü Hem İslam dinini hem de din ayırmaksızın zulüm gören tüm mazlumları koruyan, tıpkı İspanyada katledilen Musevilere kucak açtığı gibi, tüm Dünya mazlumlarına kucak açan, dün Ecdadımızın yaptığı gibi bugün de Bu Aziz Millet’dir. Çağlar boyu çatışmalardan, zulümlerden, savaşlardan ve baskılardan kaçan mazlum milletlerin sığındığı korunaklı bir liman olan Anadolu toprakları, biz Türkleri bu toprakların ev sahibi, gelenleri de bize misafir olarak bağrına basmıştır, ve konuklarına cömert davranarak bu topraklarda adeta cenneti yaşatmıştır. Düşünce, inanç ve temel insan haklarına saygıyı esas alan, kadim geleneğimizin merhamet timsali  mensupları olarak biz Türkler, coğrafyamızda farklı dinlerin ve kültürlerin mevcudiyetini, çağlar boyu ve günümüzde de çok değerli bir zenginlik olarak algılamaktayız. Bu nedenle, farklı mezheplere, geleneklere, kültürlere, kiliselere ve havralara sahip ve mensup Hıristiyan ve Musevi kardeşlerimizin hatta diğer dinlere mensup kardeşlerimizin kendi inançlarını özgürce koruyabilmeleri, bu cennet vatanımızdaki en önemli hoşgörü ve dayanışmanın temelini teşkil etmektedir. Biz biliyoruz ki bu kardeşlerimiz, bizlerle bu Cennet vatanı Çanakkalede olduğu gibi omuz omuza savunmuşlar, al bayrağa canları gibi bakmışlar, şehit olma sırası geldiğinde de bu cennet topraklarda bizlerle koyun koyuna yatmışlardır. Buna rağmen bu farklı inanç, din ve kültür mensuplarından bir kısmı da bizleri bu Cennet vatandan sürmek istemiş, her fırsatta bizlere düşmanlık etmişler, bizleri hatta yeryüzünden yok etmek istemişlerdir. Haçlı seferleri ve Reconquista ( İspanya’nın Endülüs Medeniyeti’ni katletmesi, ya da Haçlı zihniyetinin bakışıyla yeniden fetih ) bunun en güzel sahnelenmiş halleridir.

İkinci Abdülhamit Han devrinde Ulu Hakan’ın şahsında bu Aziz Millet’e ve Vatan’a  yapılan entrikalar ile, Çanakkale savunmamız, nihayetinde Kurtuluş savaşımız, biz Türkleri yeryüzünden silme gayretleri yine bu entrikacı güruhun faaliyetlerine verilebilecek en güzel örneklerdir. İşte bu kitapta, sadece kim oldukları ve neyi amaçları için kullandıkları belli olabilsin ve okuyucu rahat anlayabilsin diye, hıristiyanlık ve yahudilik sembolleriyle gösterilen merhametsizler, dini siyasi kötülük olarak kullanan bu güruhu temsil etmektedir( Siyasal ve menfaatperest din tacirleri ).

Bu kitabı Bilim ve Tıp ile ilgili , ulusal değerlerimize sahip çıkan herkes okumalı. Kitap gençlerimize yeni ufuklar açacaktır.