Limon Eczanesi

Samsun’un Atakum ilçesinde Körfez mahallesinde 2017 yılında Eczacı kızım Necla Kamer COŞKUN‘un (2019 yılında sevgili damadım Serhat ile evlendi, soyadı COŞKUN KAVAL oldu) kurduğu Limon Eczanesi, adı ile olduğu kadar amblemi ile de gören ve duyanların ilgisini çekmektedir.

Eczacı hanım gerçekten, ismi de amblemi de özenle seçti.

Neden Limon? dediğimde: Çok doğal dedi. Evet, tüm açıklamaya tek kelime yetmişti. Gerçekten limon çok doğal bir narenciye ve isim olarak da şekil olarak da çok da sempatik. Eczacı hanım da hayatı boyunca hep doğal, organik ürünlerin peşinde koştuğundan, daha isabetli bir isim olamazdı.

Gerçekten çok beğendik ve ismi Limon olsun dedik. Ama bir de bu doğal ve sempatik isme, güzel bir amblem yakışır dedik.

Tabi bu görev de babası olarak iyi bir çizer de olduğum için benim üstüme kaldı. Bu görevi memnuniyetle kabul ettim.


Eczacılık amblemini biliyoruz, yılan, sarmaşık ve kadeh üçlemesi ile hepimizin görselindedir. Hepsinde de ortak figür yılanın olmasıdır. Tıp amblemi de tüm dünyada yılanlı figürdür.

Peki bu yılanlı figürün tarihte çıkış noktası neresidir?


Bunun için tarihten en az 7000 yıl öncesine gitmek gerekir. Milattan önce 4000 ve 5000’ler.

Mezopotamya’da kurulan Sümer devletçikleri döneminde Gılgamış destanında geçtiği gibi kral Gılgamış’ın gençlik otunu yılana kaptırması, bu otu yılanın yemesi sonucu onun birdenbire deri değiştirdiğini ve altından taptaze, daha canlı ve genç derinin çıktığını görmesiyle, yılan gençlik ve sağlık sembolü olmuştur.


Yine Sümerlerde sağlık sembolü olan yılan hayat ağacına sarılı olarak bir çok yerde tasvir edilmiştir. Başında da yine kolunda yılanla gezen hekim Ningişzida vardır. Sümer döneminde yani bundan tam 70 asır önce yılanı tıp sembolü olarak seçmiştir. Sümerlerde sağlık sembolü olarak kullanılan yılan figürü, buradan antik Mısır tıbbına geçmiştir. Burada da tarihi kayıtlara geçen ilk hekim olan İMHOTEP, yılanlı figürlerde gösterilmiştir. Sümerlerde tıp sembolü olan yılan, antik Mısır’dan da aynı ilgiyi görmüştür.


Daha sonra antik Yunan’a geldiğimizde burada da yılan figürünü hekimler kullanmıştır. Tek fark Sümerlerde ağaca sarılı yılan, burada daha pratik hale gelmiş, asaya sarılı halde antik hekimlerin babası ASKLEPİOS‘un elinde figür olmuştur.


Asklepios’un biricik kızı HYGEA da yılanı zaman zaman babasından ödünç alarak elinde tuttuğu ilaç kadehi ve yılan ile eczacılık sembolü olmuştur.


Hikaye buraya kadar tamamdı. Ama şimdi Limon Eczanesi’nin amblemi ne olmalıydı? Tüm bunlardan esinlenilmeliydi ama, şifayı veren Yaratıcı Allah (C.C.)’ı da hatırlatmalıydı. Fakat bu görsel tasavvufi özellikte olmalıydı. Bu amaçla da akla ilk gelen Lale oldu.


Orta Asya çiçeği olan LALE, Atalarımızla çıktığı uzun yolculuğunda, birlikte Asya steplerini aşıp Anadolu’ya gelmiş, hatta oradan da Avrupa’nın kalbine kadar göç etmiştir. Türklerin, dolayısıyla İslam’ın kutsal çiçeği olmuştur. Ebced hesabı ile “Allah”, “Hilâl” ve “Lâle” kelimelerinin 66 sayısına tekabül etmesi
bir tevafuktan öteye, tasavvufi anlamda da bu nadide çiçeğe kutsal mânalar yüklemiştir. Lale, ayrıca güzel İstanbulumuzun da simgesi (İslambol) olmuştur.

Lâlenin yazıldığı “lâm”, “elif” ve “he” harfleriyle (“cevâhir-i hurûf”) Allah (C.C.) ve hilâl kelimelerinin de yazılabildiğini görmekteyiz. Bu ilgi çekici tevafuk fark edildikten sonra, lâleyi diğer çiçeklerden ayrı bir kategoride tutan Atalarımız, eşyalarına, camilere, çeşmelere, hatta silahlarına bir çeşit koruyucu uğur olarak lâle motifi işlemişlerdir.

Hatta tasavvufi bilginin ışığında Atalarımız, lâm,
elif ve he harfleri noktalı olmadığı için, lekeli lâleleri makbul saymazlardı.

Lâle, kelime olarak ele alındığında Arapça Allâhlâfzına âit harfleri taşımakta olduğu görülürken; yine Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (S.A.V.): “Kırmızı gül Allâh’ın ihtişamının tezahürüdür.” buyurmuşlardır. 


Arap harfleriyle lâlenin tersten okunuşu hilâldir ve hilâl İslâmiyet‘i simgeler. Bu iki kelimenin bu benzerliği dolayısıyla kalp sanatı yapılmaktadır: Kalp sanatı, cinastır. Bir kelimenin harflerinin yerlerini değiştirerek yapılan yeni kelimeye cinas denir. Ancak, bu yolda ortaya çıkan yeni kelimenin de anlamlı olması gerekmektedir.

Lale kelimesi tersten okunduğu zaman yine anlamlı bir kelime çıkar ki buna kalb-i küll denilir (Hilâl/lâle).

Kelimenin harflerinin düzenli olarak değişmediği sanat’a da kalb-i ba’z denilir (Allah/lâle).

Allah kelimesinin ilk harfi olan elif ile lâlenin tek dallı bir çiçek olması arasında da önemli bir husus vardır. Lâle soğanı dallanmayıp sadece bir sap ve bir çiçek verdiği için tevhidin de sembolü olarak görülmüştür. Üstelik «Kelime-i tevhid»in ilk harfi de, lâlenin ilk harfi de «lâm»dır.

Bu amblemde lale motifi olmalıydı. Diğer Eczacılık ve tıp sembolleri de olmalıydı. Altın bir havan yerleştirdim merkeze. Üzerinde Lale, 1 damla şifa veriyor. Şifa Allah (C.C.)’tandır, kul, hekim, eczacı vesiledir. İşte bu anlamlar yüklü bu amblemde. Eczanenin adına hitaben, lale dalının arka ucuna da surrealistik olarak bir limon çizimi yaptık. Böylece amblem tamamlanmış oldu. Umarım bu eczaneden hastalar Rabbimin izniyle şifa bulurlar, mutlu, sağlıklı ve huzurlu ayrılırlar.

Böyle güzel bir amaca hizmet eden Limon Eczanesi’nin de küçük bir sırrı var: Eczacı hanım ve çalışan değerli personelleri için,
”mutsuzsan o gün işe gelme!” kuralı. Çünkü hep gülmelisin, hastalara bir gülüşün sıcaklığını her zaman vermelisin. Hastalar seni her zaman bir kardeş, bir abla, bir ağabey sıcaklığında bulmalılar.

Tebessüm tüm hastalıkları kovar!