NASUHÇALI şehitler tepesi

DEDELERİMİZ NASUHÇALI’da bizleri bekliyorlar…

Türk ordusunu tamamen yok etmek ve Ankara’yı ele geçirmek suretiyle Milli Mücadeleyi bitirmek isteyen Yunan kuvvetleri, 10 Temmuz 1921’de beş kol halinde harekete geçti. General Trikopis komutasındaki Kuzey Tümenler Grubu İnönü mevzilerine, General Polimenakos komutasındaki 3. Kolordu ise Kütahya’nın kuzeyine ilerleyecekti. Bunların görevi, burada bulunan Türk birliklerini oyalarak yerlerinde tutmaktı.

Albay Çiroyanis komutasındaki 9. Tümen’in görevi de Kütahya’ydı. Bu tümenin görevi, kuzey ile güneydeki kuvvetler arasında güvenliği ve haberleşmeyi sağlamak ve Türklerde Kütahya’ya taarruz edileceği izlenimi uyandırmaktı.

Aşağıdaki fotoğraflarda 16 temmuz 1921’de şehit olan dedem Berberoğulları lakaplı Hüseyin oğlu Ali dedemin Nasuhçalı’daki şanlı direnişte şehit olduğu tepeyi ve mezarını ziyaret edip, Bayrağımızı mezara diktiğim an görülmektedir ( 29 Ekim 2021 Cuma günü ).

Batı Cephesi’nde Milli Mücadele sürecinde mağlup olduğumuz tek savaş olan Eskişehir-Kütahya Muharebeleri , her ne kadar hanemize mağlubiyet olarak yazılsa da, belki de Cumhuriyetimizi kurtaran en önemli boğuşmadır.

Bu savaşta da Yunanlılar’ın amacı belliydi; TBMM Hükümeti’ni ortadan kaldırıp Milli Mücadele hareketini engellemek, Sevr Paçavrasını Türk milletine kabul ettirmek ve art arda iki savaşı ( Birinci ve İkinci İnönü savaşları ) da kazanan Türk ordusundan intikam alma isteği.

Bu amaçlarla Yunan kuvvetleri İngiltere’den aldıkları silah ve askeri malzemelerle yeni bir saldırı için tekrar hazırlıklara başladılar. Ayrıca Anadolu’daki Rumlar’dan da büyük destek aldılar.

Eskişehir-Kütahya Muharebeleri aslında denk kuvvetler arasında geçmiyordu, yani adil değildi. Yunan kuvvetleri Türk ordusu karşısında gerek asker sayısı gerekse de silah- mühimmat sayısı bakımından oldukça üstündü.

Yunan kuvvetleri; 131.533 er, 1.285 makineli tüfek, 460 top ve 2 uçak taburuna sahipti.

Buna karşılık Türk kuvvetleri ise 122.186 er, 645 makineli tüfek, 159 top ve sadece 4 uçağa sahipti.

Yunanlılar’ın savaş planı şu şekildeydi: Bir yönden İnönü yönünden saldırırken, diğer yönden de Afyon üzerinden Eskişehir’in doğusuna varmak ve Ankara yolunu keserek Türk ordusunu yok etmek. Yunan kuvvetleri bu plan dahilinde 10 Temmuz 1921 tarihinde saldırıya geçti. Bu saldırılar sonrası Eskişehir, Kütahya ve Afyon işgal edildi.

Genel Kurmay kayıtlarımızdan da, Süleyman DUMAN üstad’ın tarih kitabından da anlaşılacağı üzere :

‘’ Kütahya’nın gazi tepesi olan Nasuhçalı Tepesinde  15/16 Temmuz günlerinde yaşanan muharebe o kadar kanlıdır ki adı artık savaş değil boğuşmadır bu mücadele, 3. Kafkas Tümeninin 11. Piyade Alay tabur komutanı ve erlerin 3’de 1’i bu boğuşma sonucunda tepe üzerinde ve yamaçlarında artık şehittirler. ‘’

Ama, iki gün boyunca aç ve susuz olarak göğüs göğüse, kendilerinden kat be kat sayı ve teçhizat yönünden üstün yunan askerine verdikleri mücadele, yaptıkları savaş Türkiye Cumhuriyetinin kaderini değiştirmiştir, belki bu satırları okumamıza imkan tanımıştır.

Bu savaşın sonunda 3. Kafkas tümeninden 2000’den fazla vatan evladı dedelerimiz nasuhçalı tepesinde şehit olmuşlardır, iki gün boyunca imkansızı gerçek yapmışlar, şehit olana kadar dayanmışlar böylece arkalarındaki 5 tümenin daha gafil avlanıp şehitler vermesini engellemişler, bu direnişleri ile de belki de vatanı kurtarmışlardır.

Nasuhçalı tepesi , kütahya il sınırları içersinde bulunmakla birlikte, aslında Eskişehir- Kütahya ve afyon bileşkesinde, 1639 rakımlı tepenin zirvesinden bakıldığında bu 3 farklı il sınırları da rahatlıkla görülebilmektedir. Yani stratejik önemi çok büyük ve hakim bir tepe konumundadır.

Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, 10 Temmuz 1921 ile 24 Temmuz 1921 tarihleri arasında Yunanistan ile Ankara Hükûmeti ordusu arasında gerçekleşen muharebelerdir. Muharebeleri kaybeden Ankara Hükûmeti kuvvetleri Sakarya Nehri‘nin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.

Türk Ordusu’nun imha edilmesini ve AfyonEskişehirKütahya gibi stratejik noktaların işgalini amaçlayan Yunanlılar; Türk Kuvvetlerini güney kanattan kuşatmak üzere harekata başladılar.

 

I. ve II. İnönü Muharebelerinin aksine, Bursa bölgesi’nde hareketsiz görünen Yunan Ordusu, Afyon cephesinde başlangıçta 12., müteakiben de 2. Türk Kolorduları bölgesine taarruza geçti. 13 Temmuz 1921’de Afyon’u işgal eden ve Türk Ordusunun 12. Kolordusuna büyük zayiat verdirerek, Türk Ordusunu Afyon’un doğusuna çekilmeye zorlayan Yunan ordusu, müteakiben taarruzlarını AltıntaşSeyitgazi istikametinde yoğunlaştırdılar.

15 Temmuz 1921’de 4. Tümen  komutanı Yarbay Mehmet Nâzım Bey Yumruçal‘da hayatını kaybetti.

İki gün boyunca Türk Ordusu özellikle de nasuhçalı tepesinde mevzilenen 3. kafkas tümeni 11. alay askerleri, bir damla su olmayan nasuhçalı tepesinde aç ve susuz, ama yüksek iman ve vatan sevgisiyle, şehit olacaklarını bilerek, gerideki tümenlere geri çekilebilmesi için zaman kazandırabilmek maksadıyla var güçleriyle bu yüksek tepeyi savunuyorlar, şehitliklerini geciktirebildikleri kadar geciktirmeye çalışıyorlardı.

İkibinden fazla mehmetçik bu uğurda şehit oluyorlardı. Gereken zaman kazanılmıştı, şehitler boşuna şehit olmamışlardı. Nasuhçalı Tepesini Yunan ordusu ele geçirebilmiş ama, geride kalan Türk Ordusu geri çekilebilmek ( ricat ) için gereken zamanı elde etmişti.

Yunan birlikleri 17 Temmuz’da İsmet Paşa komutasındaki Garp Cephesi kuvvetlerinden, Mehmet Nazım Bey‘in öldüğü YumruçalNasuhçal civarında cepheyi yarıp Kütahya‘yı ele geçirdi. Aynı gün Fevzi Paşa ile birlikte cepheye gelerek Garp Cephesindeki TBMM kuvvetlerinin kuşatma tehdidi altına girdiğini gören Mustafa Kemal Paşa Türk ordusunun çekilmesini ( ricat ) emretmek zorunda kaldı, neyse ki yeterli zaman vardı, bu da nasuhçalı’da şehit olan mehmetçiğin sayıca az olmalarına rağmen, kendinden kat be kat üstün olan yunan ordusuna son ana kadar direnerek yeterince zaman kazandırmasını sağladı.

Bu hayati zaman kazandırma, belki de Türkiye Cumhuriyetinin ilk müjdesi oluyordu. Batı Cephesi birlikleri önce süratle Eskişehir-Seyitgazi hattına, daha sonra da Sakarya Nehri doğusuna ricat ederek Tüm Ordu’yu yeniden muharebe edebilme kudretinde tuttu. Bu ricat, Türk Ordusu’nun elde kalmasını sağlayarak kuşatılarak yok edilmesini engelledi, belki de genç Cumhuriyetimizin ilk startını verdi. 

Yukarıdaki resim işgalci Yunan askerlerini göstermektedir.

Bundan sonra Komutayı ise, o zamana kadar Garp Cephesinin başında olan İsmet Paşa yerine, bizzat Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa ele aldı.  Eskişehir de 19 Temmuz günü düşünce, Fahrettin Bey komutasındaki 5. Süvari Grubu ve 1. Gruba bağlı Türk birlikleri Sakarya Nehrinin doğusuna çekildi. 21 Temmuz’da Eskişehir’i geri almak için gerçekleştirilen Türk karşı taarruzu ise başarılı olamadı.

Milli Mücadeleyi hassas bir konuma taşıyan “Altıntaş Bozgunu” olmuştur. Bu bozgunda Türk ordusu 1522 şehit ile 4714 yaralı vermiştir. 22 Temmuz’da Türk ordusu, geride artçılar bırakarak aşama aşama Sakarya doğusuna çekilmekteydi.

10-25 Temmuz 1921 tarihlerinde yapılan Kütahya-Eskişehir Savaşları, 25 Temmuz’da Batı Cephesi birliklerinin Sakarya gerisine çekilmesi ile sona ermiş bulunuyordu.

 TBMM, 3 Ağustos 1921’de İsmet Paşa‘yı Genelkurmay Başkanlığı görevinden azlederek, aynı zamanda Başbakan ve Millî Savunma Bakanı da olan Fevzi Paşa‘yı bu vazifeyle de görevlendirdi. Aynı zamanda Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa‘yı Türk Ordusu Başkomutanlığı‘na atadı.

Nasuhçalı şehitlerinin mübarek kanlarıyla kazanılan zaman ve Geri çekilmenin nedenleri iyi bilinmelidir.

Atatürk, Nutuk’ta orduların Sakarya’nın doğusuna çekilmesini zorunlu kılan nedenleri iki başlık altında ifade eder. İlk neden, iki ordu arasındaki “kuvvet, vesait ve şerait nispetsizliği” olarak görülür. Buna göre insan, tüfek, makineli tüfek ve top sayısı itibarıyla Yunan ordusu Türk ordusuna göre kat be kat daha üstündü. Sakarya’nın doğusuna çekilmek suretiyle Yunan ordusu “hareket üslerinden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları tesisine mecbur olacak”tır. Böylece Türk ordusu toplu halde daha elverişli koşullar altında savaşmak imkanı bulacaktı.

Başkumandanlık tartışmaları ve ricat, moralleri iyice bozmuş ve büyük bir kaos ortaya çıkarmıştı.

Geri çekilme üzerine “Ordu nereye gidiyor ?” söylemleri belirdi ve Mustafa Kemal’in ordunun başına geçmesi gerektiği düşüncesi Meclis’e hakim oldu.  Böylece 4 Ağustos 1921 tarihli gizli oturumda Mustafa Kemal görevi bir şartla kabul etmiştir: Bu şart “Türkiye Büyük Millet Meclisinin haiz olduğu salâhiyeti, filen istimal etmek”tir.

5 Ağustos tarihinde tartışmalar sonucunda Meclis 13 red oyuna karşı 169 kabul oyu ile başkumandanlık görevini Mustafa Kemal Paşa’ya tevcih etmiştir. Böylece Mustafa Kemal’in her emri kanun niteliğine bürünmüştür. Başkumandan olarak ilk görev değişikliği, Fevzi Paşa’nın yalnız Genelkurmay işleriyle ilgilenmesini sağlamak için Millî Savunma Bakanlığı görevine Dahiliye Vekili Refet Paşa’yı getirmek ve Fevzi Paşa’yı da Genelkurmay Başkanı yapmak olmuştur. 

TBMM tarafından Başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal Paşa, ordu ile ilgili tüm yetkileri meclis oylaması sonucu kendi üzerine aldı ve “Tekalif-i Milliye” emirlerini çıkarttı. Arkasından da tarihte o ana kadar benzeri görülmemiş bir savaş biçimi olan, Türk milletinin “Topyekün Savaş”ını başlattı.

Kütahya-Eskişehir muharebelerinde iki önemli durum dikkati çekmektedir. Birincisi; Yunan Bursa grubunun geç harekata başlaması sebebiyle Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa‘nın birliklerin kullanılmasında tereddüte düşmesi neticesi ortaya çıkan ağır yenilgidir. İkincisi ise; birliklerin yaya olmaları sebebiyle iç hat manevrasının sağladığı avantajlardan istifade edilememesidir.

Eskişehir-Kütahya Muharebeleri’nin en önemli sonuçları aşağıdaki gibidir :

  • Kütahya, Eskişehir, Afyon ve Bilecik Yunanlılar’ın eline geçti.

  • Türk ordusu Sakarya Irmağı’nın doğusuna çekildi.

  • TBMM’de olumsuz tartışmalar yaşandı ve Mustafa Kemal Paşa’ya karşı tepkiler yoğunlaştı.

  • TBMM’ye olan güven sarsılmaya başladı.

  • Meclisin, Kayseri’ye taşınması tartışmaları başladı.

  • TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa; İsmet Paşa’yı Genelkurmay Başkanlığı görevinden aldı ve Milli Savunma Bakanı Orgeneral Fevzi Paşa’yı bu vazifeyle de görevlendirdi.

  • İtalya, Anadolu’dan askerlerini çekmeyi durdurdu.

  • Fransa TBMM ile yaptığı ikili barış arayışı görüşmelerine ara verdi.

  • Üç aylığına Başkomutanlık Kanunu çıkarıldı.

  • Ordunun ihtiyaçlarının karşılanması için “Tekalif-i Milliye” emirleri çıkarıldı.