Toplumda malpraktis sadece doktora mı var ?
Malpraktis ne yazık ki hekimler üzerine zorla yapıştırılmış bir kelimedir. Bu durum hukuken de yanlıştır, çünkü malpraktis tanımı “ Profesyonel bir kişinin, yaptığı iş sırasında genel kabul görmüş standartlara uymaması sonucunda ortaya çıkan ihmal İle en az bir kişinin zarar görmesi” olarak tanımlanır.
Peki bu tanıma göre siz hiç bir hakimin, bir avukatın, bir mimarın , bir müteahhitin, bir tezinin, bir veterinerin, bir itfaiyecinin , bir öğretmenin ve diğer tüm profesyonel meslek sahiplerinin “malpraktis” eylemi ile suçlanıp, ikide bir haklarında dava açıldığını, hatta 300 yıl en üst düzeyden maaş alsalar dahi çıkan tazminat cezalarını ödeyemeyecek duruma geldiklerini gördünüz mü ?
Öyleyse Tıp mesleği ile toplumumuzun nedir bu alıp veremediği de , topluma yapılan tüm malpraktislerin cezasını tıp mesleği üzerinden ödetmektedir ?
Böylece , biz de artık kanıksadık, hatta adına sempozyumlar, kongreler bile yapıyoruz, malpraktis deyimi ile ne yazık ki toplumda ve yargıda tıp mesleği anlaşılmaktadır.
Ama esas soru şu : bu iş neden doktorlar üzerine yapıştırıldı ?
Çünkü bu işe çanak tutan da maalesef yine içimizdeki meslektaşlarımızdan bazıları, bilerek, yada bilmeyerek , veya daha da sekonder menfaatler düşünülerek, meslektaşlarımız tarafından arenaya atıldık, hala da atılıyoruz.
Bunun yanında işin yargı ve suçlayıcı tarafında ise : Maalesef malpraktis kumaşını doktora biçenler, hem tıbbi literatür hem de hukuk bazında sağlık hukukunda yetkin olamayabiliyorlar. Çünkü en çok karışan malpraktis / komplikasyon ayırımını yeterince yapamadıkları görülmektedir.
İşin bir de sağlık hizmetini sunan kurum veya sağlık bakanlığı tarafı var :
Bir kere malpraktisten bahsedebilmek için, ülkemizdeki her hastane teçhizat ve imkanının gelişmiş üniversite hastanesi donanımında olması gereklidir, yani hekim, Hastası için her imkana elinin altında ulaşabilmelidir. Oysa ülkemizde durum böyle değildir.
Hekime hem kısıtlı imkan sağla, hem günde 100 ve üstünde hasta muayene ettir, hem de hata yapma ! De.
Bu hakkaniyetle bağdaşmaz.
Öncelikle tüm hekimler bu kavramlar İçin mücadele etmeliyiz. Yoksa bu sempozyumun adı malpraktis olduğu sürece her sene kusur sayısı yüzlerce artıp, katlanarak hekimin omuzlarına biner.
Önce malpraktisin sadece bize olmasını anayasal eşitsizlik olduğunu vurgulamalıyız.
Sonra da en önemlisi de özellikle genç hekimlerin çoğunun bilmediği deontoloji ‘yi yeniden genç arkadaşlarımıza öğretmek lazım.
Etik değerlerin bir kurala bağlanması olmazsa olmaz bir meslek olan tıp mesleği , tıbbi deontoloji nizamnamesi ile kurallarını net olarak koymuştur.
Tıbbi deontoloji nizamnamesinde :
‘’ Meslektaşların birbiri ile ve paramedikal meslek mensup ile münasebetleri
Madde 37 – Tabib ve diş tabipleri, kendi aralarında iyi meslektaşlık münasebetlerini idame ettirmeli ve manevi bakımdan birbirine yardım etmelidirler.Meslekle ilgili anlaşmazlıklarını, evvela kendi aralarında halletmeğe çalışmalı ve bunda muvaffak olamadıkları takdirde mensup oldukları tabip odalarına haber vermelidirler.
Madde 38 – Tabip ve diş tabibi, meslektaşlarını zemmedemiyeceği gibi onları küçük düşürecek diğer tavır ve hareketlerde de bulunamaz.
Tabip ve diş tabibi, her hangi bir şahsın haysiyet kırıcı hücumlarına karşı meslektaşlarını korur.
Madde 39 – Tabip ve diş tabibi, meslektaşlarının hastalarını elde etmeğe matuf hareket ve teşebbüslerde bulunamaz.’’
Açıkça der. Bu maddeler tüm hekimler için bağlayıcıdır.
Hal böyle iken, meslektaşlarımızdan bu maddelerin ihlal edildiğine dair aldığımız şikayetler bizleri hem şaşırtmakta hem de üzmektedir.
Hemen hepimiz sahada ‘’ filanca doktor senin tedavin yanlış olmuş, geç kalmışsın, seni oyalamışlar, ameliyatın yanlış olmuş gibi ‘’ cümleleri zaman zaman hasta yakınlarından ve hastalardan maalesef duyarız. Üstelik bu cümlelerin hiçbir bilimsel dayanağı ve gerçekliği yoktur, yani çoğu iftira hüviyetindedir. Ama bu yalanlara maalesef birileri inanıyor ki, bu bir başka hekime ya bir saldırı, ya gereksiz yere şikayet , ya da mahkemeye verilme olarak geri dönmektedir.
Pandeminin de ilavesiyle , hekimlerimiz üzerindeki yükün her geçen gün giderek ağırlaşması, üstüne üstlük hekime şiddetin , saldırının da tam gaz devam etmesi,
hekimleri meslektaş kardeşleri hakkında cümle kurarken çok ama çok daha dikkatli olmalarını gerekli kılmaktadır.
Bilimsel hiçbir dayanağı ve kanıtı olmayan ve tıbbi deontoloji nizamnamesine aykırı olan 37,38 ve 39. Maddeleri ihlal eden iftiralar mutlaka önlenmeli, bu konuda her hekim bunu görev kabul etmelidir.
Bu iftiraların hekim kaynaklı olmadığına inanmak istemesek de, hekimlerin gelişi güzel ortamlarda farketmeden, iyi niyetle bile kurabilecekleri basit cümlelerden bile dedikodu yolu İle abartılı ve iftira İle süslenerek , suçlayıcı – hüküm verici cümlelerin ortaya çıktığı tabip odası olarak en önemli gözlemlerimizdendir.
Hekimlerin meslek kardeşliğinin farkına varabildiği ortamda, hekimler daha güçlü ve daha saygıdeğer olacaklardır.
11.12.2021
Uzm. Dr. Ali Coşkun
Biyokimya ve Klinik biyokimya uzmanı
Ordu Tabip Odası Başkanı