SOYTARI …

Soytarı…
Dilimize Farsça’dan geçmiş olan Soytarı kelimesi, sa’teri kökünden türetilmiştir. Sa’teri, taklit yapan, mizahi ve gülünç anlamına gelirken soytarı, taklit yaparak halkı eğlendiren kimse demektir. Hükümdarları ve kralları güldürmek için komik hikayeler anlatan kişilere denen soytarı kelimesi, aslında çok derin bir görev tanımıdır.


Soytarı’nın Türk Dil Kurumuna göre İlk Anlamı: Kendine özgü hareketleri ve muziplikleriyle halkı eğlendiren kimse demektir.
İkinci Anlamı ise: Menfaatleri doğrultusunda kendisini küçük düşüren ve ona buna yaranmaya çalışan kimse demektir. Bu anlamı, sonradan ortaya çıkmış bir anlamdır.
Oysa Krallar, padişahlar, hükümdarlar döneminde kısacası masallar döneminde soytarı bu şekilde tanınmazdı. Aksine cesaret ve mizah sahibi korkusuz kişiydi. Neden mi ?

Öncelikle : Krallar’a soytarı olmak herkesin kabul görebileceği bir meslek değildir. Öncelikle çok zeki olmak gerekir. Öyle zeki olmalı ki, hazırcevap zekiliği olmalı, siyaseti günlük takip edebilmeli, saray içini de saray dışını da çok iyi ve doğru bir şekilde anlık tahlil edebilmelidir.
Gerektiğinde SOYTARI, halkın sesi olarak ‘’ soytarı gülünçlüğünde ‘’ çok tepki çeken bir kral uygulamasını eleştirmeli, bunu kral’a herkesin içinde ama alabildiğince sevimli olarak espri maskesi altında göstermeli, ama aslında bir yerde Kral’ın yaptığı uygulamaların ve aldığı kararların, muhalif eleştirisi olarak kendini kahramanca ve cesaretle öne atmaktadır. Krallar da aslında soytarıyı, hiç kimselere tanımadıkları eleştiri imtiyazı ile kendi gazaplarından korumaktadırlar.
Buradan da görülüyor ki, soytarının diğer bir özelliği de alabildiğince cesur olmasıdır.
İşte bu mizah zekası, cesaret ile birleşince soytarı, etkili olmaktadır.

Öyleyse geçmiş masal zamanlarında soytarı, sarayda çok önemli faydalar sağlamaktadır.
Bunlardan birincisi kral veya hükümdarın yaptığı bir uygulamanın halk tarafından nasıl görülebileceğini, görüldüğünü kral’a sevimli bir tarzda anlatır.
İkincisi : Halkın gazı alınır. Bu uygulamadan şikayetçi olan ama cesaret edip bunu saray kolluk kuvvetlerine dahi söyleyemeyen halk, soytarı vasıtasıyla bu durumu hem de tehlikesiz olarak
kral’a iletmiş olur.


Buradan şunu anlarız ki, bazı meslekler ve yapılan işler için, her kes tarafından kabul edilmiş anlamlar üzerinden o mesleğe bakılırsa, mesleğin yaptığı faydalı işler görülemez, değerlendirmeler sığ olarak kalır ve gerçekle bağdaşmaz.

Oysa duruma sıfat olarak veya isim olarak değil de, yapılan işlevin fonksiyonu açısından bakılabilse, isimlendirmelerin halk gözünde de daha doğruya yakın olarak değerlendirilmesi ve hatta yeniden
isimlendirilmesi gerçekleşecektir. O halde şu noktayı özellikle belirtmek gerekir ki, toplum adına entelektüel bir vazife alarak, belli konularda görüşlerini açıklayan, bunu vatandaşlara aktarmak isteyen toplum ve kanaat önderi olma yolunda ilerlemek isteyen kitap ehlinin, ilgilendiği konular kişiler, basmakalıp sıfat ve isimler olmamalı, bunlar ile asla zaman kaybedilmemeli, onun yerine ‘’ olaylar ‘’ ve toplumdaki etkileri irdelenmeli ve bu konular üzerinden faydalı fikirler üretilmelidir.
Ülkemizin, doğru pencereden bakan, yıkma amaçlı değil onarma, tamir amaçlı düşünce üretebilen ve açıklayan fikir adamlarına her zamankinden daha çok ihtiyacının olduğu ve geride hepimizin koruması gereken güzel bir ülke ve güzel bir milletin olduğu asla unutulmamalıdır.

dralicoskun.com