Tacettin dergahı’nın hikayesi Türkler için özeldir. Bu amaçla Tacettin dergahı hakkında yapabildiğim kadar ayrıntılı bir derleme yaptım. Okuyucularımıza aktarıyorum.
Tacettin Dergâhının kurucusu Tâceddinzâde ( Taceddin Oglu ) Mustafa Efendi, Ankara’lıdır ve Babasının adını taşıyan dergahı, Hamamönü mevkiinde bir camii ile birlikte inşa ettirmistir ( 1600’lü yılların ortaları ).
Kayıtlara göre Mustafa Efendi’nin Babası Tacettin Veli Hazretleri, Tezkireci ( Şiir – Biyografi yazarı, İslam Uleması ) Tâceddin Efendi’dir. Başka bir görüşe göre de Ailesi Samsun etrafında Niksara doğru, beylik kuran Tâceddinogulları ‘nın bir ferdidir. Taceddin- i Veli Hazretleri, kuvvetle ittifak edilmiştir ki aslında SEYYİD ‘dir. Soyu, Abdulkadir Geylaniden Hz Muhammed (SAV)’e, oradan da İbrahim aleyhisselama dayanan bir Allah dostudur. Asıl ismi ise Mehmet Taceddin’dir. Taceddin-i Veli, üç koca padişah Fatih Sultan Mehmet Han ( 1432-1481 ), II.Bayezit Han ( 1448 – 1512 ) ve Yavuz Sultan Selim Han ( 1470 – 1520 ) zamanlarında yaşamıştır.
Tâceddîn Veli Efendi’nin oğlu olan Tâceddinzâde Mustafa Efendi’nin ise, Bayramî-Celvetî şeyhi olan Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerine ( 1541 – 1628 ) 1576 yılından sonra Bursa, İstanbul ve Sivrihisar‘da tabi olduğu tahmin edilir ve
1601 yılında Ankara Müftülüğü görevine başlayıp, Şeyh Paşa Zaviyesi’nde Celvetî şeyhi olarak irşad faaliyetlerinde bulunduğu belirtilir. Kendisinden daha önce yaşamış olan ve Babasının da tabi olduğu, Hacı Bayram-i Velî hazretlerini “pîr” olarak kabul eder ve şiirlerinde ona atıflarda bulunur.
Taceddin Dergahı ise, Kanuni Sultan Süleyman Han ( 1494 – 1566 ) zamanında, Hacı Bayramı Veli’ye ( 1352 – 1429 ) dayanan ve kendi adını taşıyan Bayramiyye tarikatının bir kolu olan Celvetiler için, Oğlu Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Taceddin Dergahı, Celvetilerin olduğu kadar Nakşibendiler için de önemli dergahlardan biridir.
Tâceddin Camii ve Dergâhı tahminen 1600’lü yılların ortalarında faaliyete başlamıştır. Tâceddinzâde Mustafa Efendi, Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdâyî ( 1541 – 1628 )’nin ögrencisidir, halkın arasına karışarak tasavvuf bilgisini, Hakk’ı anlatarak Celvet-i Şeyhi gibi aktarmıştır. Yeri gelmişken Celvet ne olduğunu, sıfatını da kısaca verelim : Halvet ve Celvet sıfatları, aslında tasavvufî bir makam olarak Hz. Peygamber (S.A.V. )’in hayatından ilham alınarak uyarlanmıştır. Tasavvuf terimince Hz. Peygamber (S.A.V. )’in Hira Mağarası’ndaki peygamberlik öncesi hayatı halvet, nübüvvetle başlayan ve halkın içinde geçen ondan sonraki hayatı ise celvet olarak kabul edilir.
Tâceddinzâde Mustafa Efendi, şiirler de yazmaktadir. Çocuğu yoktur. Ölüm tarihi bilinmemektedir. Kendisinden sonra Şeyh silsilesi, dergahın türbedarı ( 1717 ) Abdurrahman efendi’nin oğulları ve nesli tarafından sürdürülmüstür. Dergâhin son şeyhi kendisi ile ayni ismi taşiyan, Galib Efendi’nin oğlu Mustafa Tâceddin Efendi’dir (ö. 1937). Dergahın ek binalarla geliştirilmesi 1827’de Şeyh Osman Vâfî Efendi zamanında olmuştur.
Bugünkü haliyle Hacettepe Üniversitesi Kampüsü sınırları içinde kalan ve selâmlık bölümü Mehmed Âkif Ersoy Müzesi olarak kullanılan Tâceddin Dergâhına, Sultan Abdülmecid döneminde de ciddi onarımlar yapılmıştır. Dergah bir Külliye haline gelmiştir.
Sultan II. Abdülhamid zamanında 1892’de cami, minare ve türbenin yıkılarak II. Abdülhamid’in emri ile yeniden inşa edilmesi kararlaştırılmıştır. Türbenin giriş kapısı üzerindeki manzum kitâbede caminin inşaasının hicri 1319 ( miladi 1901) yılında tamamlandığı kaydedilmektedir.
Bakın ecdadımız o devirde 1900’lü yıllarda nasıl konuşuyor ve yazıyormuş :
“Tâcdâr-ı tâcdâran Hazret-i Sultan Hamîd/Yaptı bu dergâh-ı Tâceddîn’i tahsîne sezâ/Söyledi Câhid kulu lafzan tamam târîhini/Bin üç yüz on dokuzda oldu bu câmi binâ.”
Cami, dikdörtgen planda inşa edilmiştir.Caminin batı tarafında yer alan türbe ve doğudaki minare, Ankara yöresine mahsus kırmızı andezit taşından yapılmıştır.
Tâceddin Camii de, Hacı Bayram Veli Camii gibi zâviyeli ( tekkeli ) mescidlerdendir. Tâceddin Türbesi, eskiden oldugu gibi Ankara’da Hacı Bayrâm-ı Velî Türbesi’nden sonra en çok ziyaret edilen bir merkez durumundadır.
Caminin dışında günümüze ulaşan tek yapı, Mehmed Âkif Ersoy’un 17 Subat 1921’de içinde Istiklâl Marşı’nı yazdığı selâmlık binasıdır. Tekke ve zâviyelerin kapatılmasından sonra bu bina “avlulu ahşap mektep” olarak Ankara Vilâyeti İdâre-i Husûsiyyesi’ne devredilmistir, 1986 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçmiştir.
Mehmed Âkif, Nisan 1920’de Ankara’ya gelişinden itibaren yakın arkadaşları Hasan Basri (Çantay, aşağıdaki fotoğraf ),
Müftüzâde Abdülgafur (İstin) ve Mehmet Vehbi (Bolak) ile birlikte Mayis 1921 tarihine kadar Tâceddin Dergâhı’nın selâmlık binasında kalmış, Safahat’in altıncı kitabı Âsım’ı burada tamamlamış, “İstiklâl Marşı”, “Süleyman Nazif”, “Bülbül” şiirlerini burada yazmıştır.Tacettin Dergahı’nın en önemli özelliklerinden biri, milli ve ruhani atmosferi ile bu Aziz Milletin İstiklal Savaşı için ruhani bir marş ortaya çıkarmış olmasıdır ki, Şairi de koca gönüllü Mehmed Akif Ersoy’dur. Dergah, Kurtulus Savaşımız yıllarında, daha sonra burada İstiklal Şiirimizi İlham alarak yazan Şair Mehmet Akif Ersoy’u konuk etmiştir.
İstiklal Şairimiz, Milli Mücadele’ye katılmak için Ankara’ ya geldiginde külliyedeki ev, dergâhın Celveti şeyhi tarafından kendisine tahsis edilmistir. O yillarda burasi Mehmet Akif’in dostlarini ağirladığı ve Milli Mücadele ile ilgili konuların tartışıldığı, fikirlerin çarpıştırıldığı Ankaradaki önemli merkezlerden biri olmuştur. Hatta Mehmet Akif, 1. TBMM Burdur Milletvekili olduğu yıllarda günlerini burada geçirir ve İstiklâl marşımızı da Taceddin Sultan’ın ve peşinden gelen Veliler’in feyzinden ilham alarak burada yazar. Öyle ki gece gelen ilhamı kaçırmamak için bazı dörtlükleri mum ışığında dergâhın duvarlarına kazır. Yani çaba da, ilham da ruhani bir yerlerden besleniyordu.
İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un yaşamı şaşkınlık uyandiracak kadar degisiklikler ve ilginçlikler ile doluydu. Aslen Arnavut kökenli olan Akif, son dönem Devlet-i Aliyye ve Genç Türkiye Cumhuriyetimizin en önemli şairlerinin başında gelmektedir. Gerçek ismi Ragiyf olmasina ragmen, söylenişi zor olduğundan, doğum yeri olan İstanbul Fatih’teki arkadasları ona AKİF adını verdiler. Kurtuluş savaşı sırasında Mısır’a gittiğinde, özellikle ittahat ve terakki paşası Said Halim Paşa’nin kardeşi tarafından korunup gözetildi.
Mısırdaki günlerinde en yakın arkadaşı, ayrı mizaçlara ve alışkanlıklara sahip olsalar da, ünlü hiciv şairi Neyzen Tevfik‘ti. Neyzen Tevfik alkol bağımlısıydı, oysa Mehmet Akif alkol’ün yanına yaklaşmazdı. Ama yine de iyi arkadaştılar. Hatta bu dostluğa istinaden Taceddin Dergahi’ndaki Mehmet Akif Evi’nin açılış töreninde tabelayı Neyzen Tevfik’in kardeşi Ahmet Şefik Kolaylı yerleştirmiştir.
Dergahın diğer bir özelliği de : BBP Unutulmaz Lideri Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun, günümüzde de gizemini koruyan bir helikopter arızası ( ! ) sonrası ebediyete intikal edişinden sonra, vasiyeti geregi 2009 yılında Taceddin Dergahı bahçesine defnedilmesidir.
Merhum Lider Şehit Yazıcıoğlu, Nakşibendilerin lideri konumundaki merhum Prof. Dr. Mahmut Esat Coşan ile saglıklarında zaman zaman, birlikte istişarelerde, fikir alış verişlerinde bulunuyorlardı. Merhum Mahmut Esat Cosan ise, Merhum Mehmet Zahit Kotku‘dan sonra cemaatin lideriydi. Vasiyetin yerine gelmesinde bu yakınlığın da büyük etkisi olduğu düşünülmektedir. Yüce Rabbim Taceddin Dergahının manevi ve ebedi tüm misafirlerine Rahmetiyle muamele etsin inşallah ( Yararlanilan Kaynak : Türkiye Diyanet Vakfi Islam Ansiklopedisi Nazif ÖZTÜRK ).